Rıza Efendi’yi tanıtmaya başlarken kendisinin Hakim/Kadı ve Müftü olduğunu söylemiştik. Geçen hafta Rıza Efendi’nin “Fetevay-ı Rızaiye” adlı eserini tanıtmaya çalışacağımı ifade etmiştim. Kadılık ve müftülük yönünün de ne kadar güçlü olduğunu verdiği kararlarda göreceğiz. Ancak meselenin daha iyi anlaşılması için Kadılık/Hakimlik ve Müftülük Müessesesi hakkında bilgi vermekte fayda görüyorum.
Osmanlı Devleti’nde hukukun kaynağını Kuran ve sünnetten çıkarılan hükümler oluştururdu. Zamanla bunlara örf ve adetler de eklendi. Yüz yıllarca insanlar ihtiyaç duydukları meselelerin çözümünü fıkıh kitaplarında ararlardı. Bulamadıkları zamanlarda yetkili ve ehil olan şeyhülislama veya müftüye müracaat eder, hangi konuda sıkıntısı varsa “olur veya olmaz” şeklinde cevap alırdı. Böylece Osmanlı Devletinde hukukun üstünlüğünü sağlayan en büyük müessese fetva müessesesi olmuştur. Fetvanın kapsamadığı hiç kimse yoktur. Fetvalar sayesinde haklı olanlar hakkını alır. Haksızlıklar giderilirdi. Padişahlar dâhil herkes fetvalara karşı sorumlu idi.
“Osmanlıda ilk müftünün Osman Gazi’nin kayınpederi Şeyh Edebalı olduğu kabul görmüştür. Dursun Fakı’nında ilk kadı olarak tescil edildiği bu dönem diliminde Osmanlı Beyliği’nde hukuk müessesesinin teşekkül ettiği söylenebilir. Fatih Sultan Mehmet’in Kanunname-i Al-i Osman’ında âlimlerin reisi olarak şeyhülislam ve müftünün iki ayrı ünvanı taşıdığı bellidir. Fatih döneminden itibaren şeyhülislamlık bir kurum olarak yerleşmiştir. 1 (1.Osmanlı Arşivinde Şeyhülislam Fetvaları; Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı Yayın No:139)
“Fetvâ kelimesi, “yiğit, genç, kavî, delikanlı” anlamındaki fetâ kelimesinden türemiş ve lügatte “bir olayın hükmünü açıklayıp ortaya koyan, güçlükleri çözen kuvvetli cevap” anlamını bulmuştur. Verilen güçlü bir cevapla müşkil bir mesele çözülmüş olduğundan cevaba fetvâ denilmiştir. Fetvâ kelimesinin cem’i fetâvâ veya fetâvî olup, aynı kökten gelen
iftâ, hukukî ve dinî bir suale cevap vermek, istiftâ, fetvâ istemek veya bir meselenin hukukî hükmünü müftüden sormak demektir. Hukukî hükmü sorana müsteftî, fetvâ verene de müfti denilmektedir. Osmanlı’da savaş, barış, ıslahat, halifenin hal’i, eşkıyalık yapanların katli vb. birçok olay fetvâ konusu olmuştur. Osmanlıda idarî sistem ve müesseseler geliştikçe 15.yüzyıl başlarında fetvâ yetkisini de haiz ve zamanla bünyesinde bir de fetvâhâne kurulan Meşihat makamı kurulmuş.”2 (2.Muhittin ELİAÇIK: Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi, Tezkire Yazarı Rıza ve Nazmen Verilmiş Fetvâları )
“Osmanlı’da beş asırlık bir sürede 129 şeyhülislâm görev yapmış ve verdikleri fetvâlar
birçok meselenin çözümünde önemli rol oynamıştır. Fetvâ, bir meselenin hükmünün şeyhülislâm veya müftü tarafından araştırılarak ortaya konulması işlemidir. Osmanlı’da fetvâ verme yetkisi şeyhülislâmlığa ait olmuş ve taşralarda da müftüler bu makama bağlı olarak bu işi yürütmüşlerdir. Şeyhülislâm veya müftülerin verdikleri fetvâlar genellikle mensur olmuş, ama az da olsa nazmen verilenlerine rastlanmıştır. Çoğu, aynı zamanda divan şairi olan şeyhülislâmlarca verilen bu fetvâlarda sanat gayesi pek güdülmemiş ve sorulan meseleye kısaca cevap verilmiştir. Elimizdeki manzum fetvâların büyük bir kısmı şeyhülislâmlara ait olup sadece üç tanesi taşrada görev yapmış bir müftü tarafından yazılmıştır. Bu müftü, 17.yüzyılda çeşitli yerlerde kadılıklar yapmış ve Rıza Tezkiresi adlı biyografik eseriyle tanınmış olan Seyyid Mehmed Rıza’dır. Bu makalede, bugüne kadar daha çok tezkiresiyle tanınmış olan Seyyid Mehmed Rıza’nın manzum fetvâları incelenip tanıtılmaktadır.” Muhittin ELİAÇIK: Prof. Dr., Kırıkkale Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Öğretim Üyesi, Tezkire Yazarı Rıza ve Nazmen Verilmiş Fetvâları
Görüldüğü gibi Prof. Dr. Muhittin ELİAÇIK şiir tarzında yazılan fetvaları araştırırken Şeyhul İslam olmayıp ta şiirle kendisine sorulan sorulara şiir ile cevap veren müftülerden sadece Uzunköprü’müzde adı mahalleye verilen Seyyit Rıza Efendi olduğu bilgisini vermektedir.
İşte şiir ile sorulan soru işte cevabı:
Mevtden hiç kimseye yokdur necat
İki oğlı kaldı Zeyd itdi vefat
Hem ebi var zevcesiyle dahi umm
Cumleten varisleri sana didum
‘Akil u baliğ iki oğlı biri
Ga’ib olmuş gezmede ol serseri
Hazır olanlar ‘akaratı tamam
Kısmet olunmasın ister ey humam
Var iken ga’ib nice kısmet olur
Bunı taksime nice ruhsat olur
Viresiz lutf eyleyup bellu cevab
Olasız uhrada me’cur u musab
el-cevab:
Varisun a’dadı mevti Zeyd ile
Olına isbat ta kadi bile
Nasb ide ol ga’ib icun bir vekil
Sa’iri yerlu yerinde hep asil
Ba’dehu şer’ uzre taksim eyleye
Herkesun hakkını teslim eyleye
Asl-ı mirasun subutı ey humam
Oldı bu suretde lazım ve’s-selam
Bu cevabı yazdı cun Seyyid Rıza
Anı me’cur u musab ide Huda
Zeyd, geride iki oğlu, babası, annesi ve karısı kaldığı halde vefat etse,
yetişkin iki oğlundan birisi kaybolmuş, diğeri de serseri bir halde gezmekte
iken hazır olanlar gelirlerin taksimini talep etseler, ortada gaib varken taksim
nasıl yapılır; bu taksime izin var mıdır?
El-cevab: Zeyd’in ölümüyle varislerin sayısı kadı tarafından belirlensin; gaib için de bir vekil atansın ve kadı da şer’i usule göre taksim yapıp herkesin hakkını versin.
Miras taksimi ile ilgili sorulan soruya verilen cevabı sizlerle paylaştık.Yine bu haftada yerimiz doldu. Nasip olursa haftaya Rıza Efendi’nin Fetavay-ı Rizaiyesini tanıtmaya devam edeceğiz. Bu arada Uzunköprü Meslek Yüksek Okulumuzun Kasım ayı içerisinde “Her yönü ile Uzunköprü” konulu sempozyum düzenleyeceğini sosyal medyadan öğrendim. Sabırsızlıkla bekliyorum. Çalıştaydan dolayı M.Y. Okulumuzda emeği geçen herkesi canı gönülden tebrik ediyorum. Pazar günü İstanbul’un Fethinin yıl dönümü, İstanbul’un fethi Edirne’den başlar derler. El hak doğrudur. Bu vesile ile tüm şehit ve gazilerimizi rahmet, minnet ve şükranla anıyorum. Rabbim hepsinden razı olsun. Kalın sağlıcakla.Allah’a emanet olun.
Özcan GÜNER
ozcanguner22@gmail.com