Değerli Kardeşlerim geçen haftaki yazımızda merhum Şuayip Şerafeddin Efendi’nin ardından sevenlerinin yazdığı beyitlerden bir demet sunmuştuk .Bugün ise Şuayip Şerafeddin Efendi’nin ardından yayınlanan gazete haberlerinden alıntı yapacağız .Bu konuda o dönemin Edirne’sinde yayınlanan ve Edirne’nin en etkin gazetelerinin başında gelen Yeni Edirne Gazetesi’nde Mehmet Şerif imzası ile yayınlanan makaleyi günümüz harfleri ile siz değerli kardeşlerimin istifadesine sunuyorum. Şuayip Şerafeddin Efendinin vefatının basında nasıl bir yankı uyandırdığına beraber bakalım.Yeni Edirne Gazetesi’nde 476 Numaralı sayısının 3 Mayıs 1911 Tarihli nüshasının 3. Sayfasında Mehmet ŞEREF imzası ile yayınlanan makaleyi sizlerle paylaşıyorum:
“Memleket bugün bir muhterem simanın uful-i ebedisine (uful-i ebedi :sonsuza dek gözden kaybolma) ağlıyor. Şerafeddin Efendi cenab-ı veliyy-i dil-ağah(cenab-ı veliyy-i dil-ağah:Gönlü uyanık bir veli), Sezai hazretlerinin necl-i necibi (necl-i necib:soyu pak olan)bütün manası ile kümmelin-i ulema ve evliyadan idi.Velayet şerefine iman etmemek kimsenin elinden gelmez .Edirne’de bu muhterem vücûd yetmiş senelik fazl-u irfan ,irşad-ı nasihatle müzeyyen bir hayat-ı sadeği geçirmiştir.Makberi ebediyyetin kenarına getirilen bu tabut memleketimizin hayat-ı maneviyyesinde bir boşluk bıraktı.
İsmet-i hayat,istihkar-ı menafi hilmü kerem,talim-i feyz,ilkay-ı hürmette bir meslek,bir mesleki mukaddes ve dil aviz ki tamam elli senedir hiçbir fasıla-ı nahoş ,hiçbir vakfe-ihmal, hiçbir nisyan bırakmayarak devam etmiş bir bezmi muhabbet ki meleklerle feriştehlerle süslenmiş daima öğrenmek öğretmek ile geçmiş ve daima mahasin-i ahlak,mekarim ve fezaili insaniye talim edilmiştir.Bir meclisi muhabbet ki oraya gam girmez,Elem girmez ve faniyan-i alemin pisliği uğramaz.Ruhani, manevi bir celse-i üns Züht-ü takvanın menbaı’ sabru kainatın mevzii bir meclisti.
O bütün manası ile bir veliyyi hüda idi.ve Onda tecelli eden aşk-ı hakiki muhatabına ilkayı hürmet ederdi. Karşısındakinda hiç boşluk bırakmazdı. Peyamber pesent bir tabiat-ı ilahi bir ahlak Haydari bir azm-i saburan,Sadıki bir sehayı tab’,Faruki bir adl-i nefs,Osmani bir hilm ve tevazu.Edirne sen zavallı memleket ! kabilmidir ki bir kıymetdar hayatın aramızda bıraktığı boşluğu bir daha doldurasın. Şerafettin Efendi meclisinde dünya yoktu.O bir gencine-i kanaat idi ki yaklaşıldıkça celaleti kadrine hayran olurdu.Onun lahuti sadası duyulur bazen harimi muhabbetine dahil olanlar onun pür vecdi istiğrak şanı nübüvveti selamladığı işitiliyordu.
O bir cihan-ı nurani bir cihanı manevi baştan başa bir nüsh-i kübra idi.ahsen-i takvim idi. Ve nihayet maşuka kavuştu.Lakin bugün gülşenhane bu aziz terk edişe ebeden ağlasın.
Bir çok öğrenci yetiştiren Şuayip Şerafettin Efendinin Edirnede görev yaptığı Veli Dede Derganın yerini artık biliriyoruz.Şuan Lari Caminin tam karşısında onarım geçirmiş yeni hali ile yoldan geçenlere selam vermektedir. Ancak Uzunköprüde iken , Şuayip Şerafettin Efendinin görev yaptığı dergah nerededir derseniz. Şuayip Şerafeddin Efendinin öğrenci olan Hüseyin Vassaf Efendi köprünün hemen girişinde; bahçesinde Gazi Mahmut Baba isimli bir zatın da yattığı yer olarak tarif eder.Bu yeri hemen hatırladınız değil mi? Tabi bu mekanda zamanın eskitiçiliğine dayanamaz her fani gibi bu yapıda yıkılır gider.” Gelin Edirne postasında yazı işlerinden sorumlu müdürün 2 Temmuz 1925 yılında yazdığı [1] Uzunköprü Mektubu yazısında bir bölümü alıntı yapalım:
…………………………………………………………………….
⁂
Günün en mühim meselesi koza ticaretidir. Uzunköprü, İnöz, Keşan, Kavaklı gibi kazaların bu nev’i servetin kâffesini … çekiyor. Bu sebebden kasaba bu günlerde … bir izdiham göstermekdedir. Bu mîzân-ı meşherîde muhtelif seciyelerin mütelevven enmüzeclerini idrâk idiyoruz… Yollardaki karaltılar akın akın koza taşıyan kâfilelerdir..
Mîzân mahalli, çitlenbik ve akasyaların sâyesinde belediye cânibindeki Gülşenî Şerâfeddin dergâhıdır. Yeşil bir mahfilde yatan Mahmûd Baba şimdi metrûk mâzînin tozlı sahîfelerine kapanmışdır. Parmaklıkları kendisinden şefâ’at ve nusret dileyen ma’sûm kadınların köhne paçavralarıyla kaplanmışdır.İşte bu uhrevî menâzır ortasında dolaşan bâzerkânlar kimdir biliyor mısınız? Hep İsrail çocukları.Mütevekkil ve kana’atkâr Türk müstahsillerinin mahsûllerini ihtikâr derecesinde bir fiyatla toplayorlar. Mûsevî tüccarları mîzânı bir şebeke tarzında sarmışdır. Tek bir Türk tüccâr yokdur. Birinci koza fiyatı (130) guruşdur.
Günümüz Türkçesi ile -aslında 1925 yılında yazılan makaleyi anlayamamak, müthiş bir facia- ifade etmeye çalışırsak :
……………………………….
‘Tartı merkezi, çitlembik ve akasya ağaçlarından dolayı Gülşeni Şerafettin dergahıdır.Yeşil bir türbede yatan Mahmut Baba terk edilmiş geçmişin tozlu sayfalarına kapanmıştır.Türbenin parmaklarına kendisinden yardım dileyen masum kadınların köhne paçavraları ile kaplanmıştır.İşte bu manevi manzaranın ortasında dolaşan tüccarlar kimlerdir biliyormusunuz? Hep İsrail çocukları.Kanaatkar ve tevekkül sahibi Türk üreticilerin mahsullerini hile derecesinde bir fiyatla topluyorlar.Musevi tüccarlar tartı yerini şebeke tarzında sarmışlar.Tek bir Türk tüccar yoktur. Birinci sınıf koza 130 kuruştur.’
Bir bölümünü paylaştığımız makaleden öğreniyoruz ki 1911 de vefat eden Şerafettin Efendinin görev yaptığı dergah daha sonra Yahudi tüccarların cirit attığı, ipek böceği kozasının satıldığı bir tartı merkezi haline gelmiş. Bu arada yine öğreniyoruz ki Yahudi tüccarlar üreticinin malını yok pahasına kapatıyorlarmış.
Araştırma yaparken ilginç bir bilgiye de rastladım.Bu da bizim Meriçli kardeşlerimize hediyemiz olsun ,gerçi konudan biraz uzaklaşıyoruz, 1925’te Meriç Spor İstanbul’a maç yapmaya gidiyor. Kimlerle mi maç yapıyor? Buyrun gazete haberini birlikte okuyalım:
“Meriç Kulubi İstanbul’da
Bayramda Fenarbağçe ve daha bir kaç İstanbul kulubi ile maç yapmak üzere İstanbul’a gideceğini evvelce yazdığımız mıntıkamız fudbol şampiyonı “Meriç” kulubi birinci takımı dün sabahki trenle şehrimizden hareket itmişlerdir. Fenarbağçe-Meriç maçının bayramın ikinci güni Taksim stadyumunda icrası kararlaşdırılmışdır.”
Haftaya Şuayip Efendinin Eserlerini tanıtarak “UZUNKÖPRÜLÜ UNUTULMUŞ BİR ALİM” adlı yazı dizimizin sonuna gelmiş olacağız.Haftaya buluşmak üzere Allah’a emanet olun.
[1] EdirnePostasi Sayı: 4 – 2 Temmuz 1925