“ Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz” Bakara Suresi :154.ayet.
Kıymetli dostlarım! Geçen hafta 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitler günü vesilesi ile Çanakkale Zaferinin 107. yılını kutladık. Bu büyük zaferin üzerinden tam 107 yıl geçmiş. Tabi böyle önemli günleri unutmamak, unutturmamak çok önemlidir. Ancak sadece bir cepheyi değil de aynı dönemdeki olaylara bütüncül bakarsak karşımıza çok daha büyük bir dram çıkmaktadır. Bazen bir resme çok yakından bakar isek resmin tamamını göremeyiz. İşte dostlar, 1.Dünya savaşının başlangıç yıllarında Osmanlı Devleti (O tarihteki devletimizin adı Osmanlı idi) dünyada oluşan ittifaklardan Rusya ve İngiltere’ye yakınlaşmak istemiş olsa da bu devletlerin hedefleri zaten devletimizi parçalamak ve paylaşmak olduğu için red cevabı almış idi. Öncesinde balkanlarda 1908 ve 1912 yıllarında yapılan Balkan Savaşlarında maalesef vatan topraklarından büyük parçalar kaybettik büyük katliamlara ve sürgünlere uğradık. Maalesef bu acıların ne yeterince romanları yazıldı ne de filmleri çekildi. Bu alanda Fevzi ÇAKMAK paşanın Balkan Savaşlarındaki yenilgimizi sorguladığı İş Bankası yayınlarından çıkan eseri ”Batı Rumeliyi Nasıl Kaybettik” ,Türk Tarih Kurumu yayınlarından Çıkan Justin McCarthy’nin “Ölüm ve Sürgün” ayrıca Ali İhsan SABİS paşanın “ Balkan Harbinde Neden Münhezim Olduk” adlı eserleri okumaya değer. Eğer baskısı bulunursa “Zağra Müftüsünün Hatıraları” adlı eseri mutlaka kütüphanenizde olsun. Fırsatınız olursa balkan turlarına katılın. Göreceksiniz ki biz orada toprak değil bir vatan bırakmışız.
“Savaşın başında tarafsız gibi dururken Almanların baskısına dayanamayan Enver paşa bir oldubittiye gelir. Alman Amiral Suşon da mürettebatın denize alışık olmadığını bahane ederek Türk Donanmasının tatbikat için Karadeniz’e çıkmasına müsaade edilmesini ısrarla istiyordu. Alman Başkomutanlığının baskısına dayanamayan ve Türkiye’nin geleceğini Alman ordularının Avrupa’daki başarısında gören Osmanlı Ordusu Başkomutan vekili Enver Paşa, istenilen müsaadeyi nihayet 26 Ekim’de verdi. Yavuz (Göben) ve Midilli (Breslavv) ile birlikte on bir parçadan oluşan Türk Donanması 27 Ekim sabahı Karadeniz’e açıldı. 29 Ekim sabahı Odesa, Sivastopol, Novrosiski limanlarını bombardıman etti ve birkaç Rus gemisini batırdı. Böylece Türkiye fiilen harbe girmiş oldu.
Türkiye her ne kadar bu olaya Rus Donanmasının neden olduğunu, ilk saldırının Rus gemilerinden geldiğini iddia etmiş ve Rusların bu hatalarını tamir etmelerini istemişse de bunun bir yararı olmamış. 1 Kasımda Ruslar; Türkiye’nin doğu sınırlarından taarruza geçmişler, İngilizler Akabe’yi bombardıman etmişler, Urla iskelesindeki iki Türk gemisini batırmışlar, 3 Kasım günü de bir İngiliz-Fransız karma filosu Çanakkale Boğazı ağzındaki tabyaları kısa bir süre bombardıman etmiştir. Bunun üzerine Osmanlı İmparatorluğu 11 Kasım 1914’te İtilaf Devletlerine resmen harp ilan ederek Merkezi Devletlerin yanında iken savaşa katılmıştır”.
Birinci Dünya Harbinde Türk Cepheleri
Birinci Dünya Harbinde Türk Ordusu birden çok cephede savaşmıştır. Bu cepheler kısaca şöyledir:
- Kafkas (Doğu) Cephesi: Karadeniz’den İran içlerine kadar uzanan ve Türklerle Rusların çarpıştığı cephe.
- Irak Cephesi: Basra Körfezine asker çıkararak Irak’ı işgale girişen İngiliz kuvvetleriyle çarpışan Türk kuvvetlerinin kurduğu cephe.
- Filistin-Suriye Cephesi: Türklerin Süveyş Kanalına yaptıkları iki taarruzun başarısızlığa uğraması üzerine İngilizlerin Filistin’i işgal amacıyla karşı taarruza geçmeleriyle meydana gelen cephe.
- Çanakkale Cephesi: İngiliz ve Fransız donanmalarının Çanakkale Boğazını açmak için 18 Mart 1915’te denizden yaptıkları saldırının başarısız kalması üzerine Arıburnu ve Seddülbahir bölgelerine asker çıkarmalarıyla kurulan cephe.
- Avrupa Cepheleri (Galiçya, Makedonya, Romanya): Türkler, müttefiklerine yardım amacıyla bu üç bölgede cereyan eden savaşlara birer kolorduyla katılmışlardır. (Her bölge ayrı birer cephedir.)
İşte değerli kardeşlerim 3.cephe olan Filistin – Suriye Cephesinde kanal harekâtında birliklerimiz genel bir hücuma geçip Süveyş kanalını ele geçirmek ister ancak muvaffak olamazlar. Bu hücum esnasında daha önce yayınladığımız; “Uzunköprülü Unutulmuş bir âlim Şerafettin Efendi” yazı dizimizdeki Şerafettin Efendi’nin iki oğlu İrfan Efendi ve Mehmet Kemalettin Efendi de bu harekâta katılanlardandır.
Edirne’nin Medarı İftihar-ı olan Hasan Sezai hazretlerinin torunlarından olan İrfan Efendi kanal harekâtında şehit düşüyor. Kardeşinin şehadet haberini bir mektup ile annesine Mehmet Kemalettin Efendi haber veriyor. Mektubun aslı ailede olup fotokopisi Prof. Dr. Selami ŞİMŞEK hocanın “Edirne’de Tasavvuf Kültürü” adlı eserinde mevcuttur. Bizlerde bu mektubun bugünkü harfler ile çevirisini bu fotokopiden faydalanarak yaptık. Ayrıca bu mektubu yazan Mehmet Kemalettin Efendi’den bir daha haber alınamıyor. Esir olup hayatını oralarda mı tamamladı yoksa şehit mi oldu, bilgi yok. Sadece Şerafettin Efendinin damadı olan Hafız Mustafa Zevki Efendi kayın biraderin esir edildiğinden söz etmektedir. Sizleri Mehmet Kemalettin Efendinin mektubu ile baş başa bırakıyorum.
Hakikatli Anneciğim;
Evvela mahsus selam edip,hatırı şeriflerini sual ederim. Tarafı ahvalimi sual ederseniz. Elhamdülillah vücudum sıhhat ve afiyet üzre olup sizlerin dahi vücudunuz sıhhatte olmanızı Cenab-ı Haktan niyaz ve temenni ederim. Anneciğim;
Hemşirem Hanıma mahsus selam edip iki ellerinden bus ederim. (bus etmek:öpmek) Teyzem Zeynep Hanıma mahsusu selam ederim iki ellerinden bus ederim. …. kadına mahsus selam edip iki ellerinden bus ederim. Safiye Halama mahsus selam edip iki ellerinden bus ederim. Dayım Raşit Ağanın şerikleri ağabeyim İzzet Efendilere bilhassa mahsus selamlar edip hatırı şeriflerini sual ederim.
Biraderlerim Vefaçığım, Seyfeddin Efendilerin gözlerinden bus ederim. Belgüzar ve Enibe Hanımların dahi gözlerinden bus ederim.
Ah anacığım nasıl yazacağım. Biraderim İrfan Efendiyi elimizden kaçırdık. Lakin İftihar ediniz. On iki saat kadar müdafaa etmiştir. En nihayet o şanlı sancağın altında biraderim İrfan Efendi şehit oldu. Hatta hücum-u ‘amda (genel hücumda) şehit oldu. Al sancağa sarılıp uçup gitmiştir. Ah anneciğim bizleri nerelere bırakıp gitti. Anneciğim bizim üzerimize farz olan bir vazife hak gideceğiz. Bırakıp şehidi ; aff-ı duanızı beklerim
Mahdumunuz Mehmet Kemalettin 20 Mart 1333 (Miladi :20 Mart 1916)
Değerli dostlar ülkemizin her yanında olduğu gibi ilçemizde de birçok şehit ve gazilerimiz olmuştur. Biz bunlardan sadece 1916 kanal harekâtında şehit olan kardeşlerden birinin hikâyesini anlatmaya çalıştık. Ruhları şad olsun. Mekanları cennet olsun. Hayatları tam bir dizi film olacak gibidir.
Sözlerime son verirken bu arada bu akşam başlayacak olan Ramazan Ayının hayırlara vesile olmasını niyaz ederek sizleri Allaha emanet ediyorum. Kalın sağlıcakla.
Özcan GÜNER
ozcanguner22@gmail.com