“AIDS, HIV nedeni ile oluşan, gerekli önlemler alınmadığı takdirde hızla yayılan bulaşıcı bir virüs hastalığıdır. Mikrobu HIV adı verilen bir virüstür. HIV girdiği vücudun, mikroplara karşı koyma yeteneğini sağlayan bağışıklık sistemini etkileyip yok eder. Direnci azalan vücutta, HIV’ in etkisinin yanı sıra çeşitli mikroplarda hastalıklara neden olabilir. Dünyada 2011 yılında her gün 7.000’den fazla kişinin HIV ile enfekte olduğu, 2011 yılında ise 2,5 milyon kişinin HIV’e yakalandığı tahmin edilmektedir. ülkemizde 1985 yılından bu yana AIDS/HIV enfeksiyonu görülmektedir. 1985 yılında 1 AIDS ve 1 taşıyıcı toplam 2 olan vaka sayısı, 2012 yılı itibarıyla 975 AIDS ve 4845 taşıyıcı toplam 5820’ye ulaşmıştır. Hastalık 1980’li yıllardan bu yana tüm dünyada din, dil, ırk, cins, ülke ayırımı yapmadan hızla yayılmaya devam etmektedir. 1990’lı yılların başlarından beri bulaşma birçok ülkede en sık korunmasız yapılan cinsel temas ardından ise damar içi madde kullananların ortak paylaştığı enjektör ile olmaktadır. HIV enfeksiyonu sadece erişkinleri değil, bebek, çocuk, genç, yaşlı herkesi tehdit edebilen, henüz virüsü tam olarak vücuttan atmayı sağlayabilecek tedavisinin ve aşısının bulunamadığı bir hastalıktır. Kullanılan ilaç tedavisi ile, HIV/AIDS hastalığından ölümler azalmış, ölümcül bir hastalık olmaktan çıkıp yaşam boyu ilaç kullanımını gerektiren bir tür kronik hastalığa dönüşmüştür. HIV vücuda girdiğinden itibaren, vücutta bununla savaşmak için oluşan antikorların ELISA 1987 yılından beri de ülkemizde kan ve kan ürünleri HIV yönünden test edilmektedir. Organ ve doku nakilleri öncesinde gerekli testlerin yapılması HIV geçiş riskini en aza indirmektedir. Damar içi madde kullanımı alışkanlığının önlenmesi, tedavi edilmesi, ortak enjektör kullanımı risklerinin anlatılması bu grup hastalarda HIV bulaşma risklerini azaltmaktadır.” Denildi.
