Trakya Kent Konseyleri Birliği, Kırklareli Barosu ve Trakya Platformu’nun Lüleburgaz Belediyesi destekleriyle düzenlediği “Türkiye’de Enerji Politikaları ve Nükleer Santral Projeleri” konulu panelin sonuç bildirgesi açıkladı.
Bildirgede, Kırklareli’nde kurulması planlanan nükleer santrale dikkat çekilirken; santrale karşı yapılması gerekenler vurgulandı. Sonuç bildirgesi Kırklareli Kent Konseyi Başkanı Yasemin Ertaş tarafından okunurken; Edirne Kent Konseyi Başkanı Özer Demir de santrale karşı yapılması gerekenlerle ilgili konuştu.
Kırklareli Kent Konseyi ve Trakya Kent Konseyleri Birliği Başkanı Dr. Yasemin Ertaş tarafından okunan sonuç metninde şu ifadeler yer aldı:
“Nükleer santrallarla ilgili genel bilgilerin yanında, sahip olduğu doğal güzellikler ve canlı yaşam çeşitliliği açısından Istrancalar ve Karadeniz özelinde, konu tüm ayrıntılarıyla tartışılmıştır. Önce bölgemizin, sonra da ülkemizin sahip olduğu doğal, kültürel ve sosyal mirasını yok edebilecek bir tehdit olarak algıladığımız bu projenin, bölgemiz çıkarlarına olduğu gibi; ülkemiz çıkarlarına da hizmet etmediği gerçektir.
Bilimsel verilere göre 20 yılda ancak tamamlanabilecek olan; ülkemiz, dolayısıyla biz yurttaşlar borçlandırılarak verilecek kredilerle inşa edilip, üretilen enerjiyi bize yine para ile satacak olan; idari ya da teknik hiçbir personelini ülkemiz çocuklarından istihdam etmeyen; denize boşalttığı zehirli suyla santraldan çıkan radyasyon yüklü gazlar ile, toprağımıza gömülerek sularımızı zehirleyecek radyoaktif atıkları ile insanlarımızı ve tüm canlı yaşamını yok edebilme potansiyeline sahip bu projeye, bölgemizin ve ülkemizin ihtiyacı yoktur.
Sınırlarımızdan kilometrelerce uzakta olan Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santralı patlamasının sonuçlarını, kanserden ölümlerin tavan yaptığı bir süreci tüm Trakya’da ve Karadeniz bölgemizde yaşadık, yaşıyoruz. Hal böyle iken havamızı ve suyumuzu, ormanlarımızı ve birinci sınıf tarım topraklarımızı zehirleyecek bu girişime izin vermeyeceğimiz bilinmelidir.”
“Danıştay da dahil çeşitli derece yargı mercii kararları ile bölgemize yönelik bilimsel gerçeklikler ortadayken; 9 büyüklüğünde depreme dayanıklı inşa edilmiş olan, Japonya’daki Fukuşima nükleer felaketinin yarattığı sonuçlar daha taze iken, nükleer baronlarına son sözümüz şudur: Havamızı, suyumuzu, toprağımızı, denizlerimizi, yaşamlarımızı ve yaşam alanlarımızı sonuna kadar savunacağız. Taş ocaklarıyla, kil ocaklarıyla, termik santrallerle, madenlerle talan ettikleri yetmiyormuş gibi bir de nükleer tehdidi ile dağlarımızın, ormanlarımızın, Longoz’umuzun, bu günümüzün olduğu kadar gelecek kuşaklarımızın yok olmasına veya kanserle boğuşmasına karşı, hukuki zeminde ve tüm meşru mücadele argümanlarını kullanarak karşı duracağımızı buradan yüksek sesle haykırıyoruz.
Tüm canlıların yaşama hakkı vardır. İnsanca ve sağlıklı yaşama hakkı ise en temel insan hakkıdır. İnsan yaşamından daha önemli, daha değerli hiçbir şey olamaz. O zaman haydi hep beraber: Nükleere hayır.”