Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Uygulamamızı İndir
Özcan GÜNER
Özcan GÜNER

BİŞRİ HAFİ

Dostlar başlarken sağlıklı ve bereketli günler dilerim.Bu hafta sizlerle ülkemizde az bilinen; ancak en çok dabizim bilmemiz gereken bereketli topraklardan bahsedeceğim.Ata yurdumuz olan batılılarca orta Asya denenama gerçekte Türkistan denen, bizim ve tüm İslam dünyasının ilim kültür ve medeniyet merkezi olan bölgeden bahsetmek istiyorum.Bizler yönümüzü tek yöne çevirinceher şeyi unutmuş bir milletin evlatları olarak medeniyetimizin izini sürmek zorundayız. Peki bu bölge nerede İran’ın Horasan bölgesinden başlayarak Kuzey Afganistan dahil Pamir ve Hindukuş-Kunlun (Karanlık) dağlarının kuzey eteklerinden Çin’in Tun-Huang bölgesine kadar uzanan, oradan Mançurya’nın batısına ulaşan, Moğolistan’la birlikte Güney Sibirya’nın tamamını içine alan, batıda Ural dağları ile Volga ırmağının Hazar denizine ulaştığı noktaya kadar devam eden geniş bir alanı kaplar. Bu alanın tarihî kaynaklardaki adı XIX. yüzyıl ortalarına kadar Türkistan’dır (Türk yurdu). Çoğunluğunu günümüzde Uygur ve Kazak Türkleri ile diğer Türk gruplarının oluşturduğu Çin Halk Cumhuriyeti hâkimiyetindeki bölgeye Doğu (Şarkî) Türkistan, 1924’ten sonra Sovyet hâkimiyetine giren alana Batı (Garbî) Türkistan adı verilmektedir. Doğu Türkistan’ın yüzölçümü 1.828.418 km2, Batı Türkistan’ın 3.836.503 km2’dir.(TDV İslam Ans.)

Bu bölgede tefsir hadis fıkıh kelam gibi İslami ilimlerde dünya çapında alimler yetişmiştir. Astronomi, tıp, matematik gibi ilimlerde dünya çapında Biruni,Ali,Kuşçu gibi yüzlerce alim yetişmiştir. Ayrıca Tasavvufta başta Hocaların Hocası Ahmet Yesevi olmak üzere bu bölgede yetişen arifler gönül dostları olmuş. Bu insanlar horasan erenleri olarak Anadolu’yu balkanları islam ile tanıştırmışlardır. Allah hepsinden razı olsun. Örnek olsun diye bugün sadece bir tanesinden bahsetmek istiyorum.Bişri hafi;

Bişr-i Hâfî (tam adı: Bişr bin Hâris Abdurrahmân, künyesi Ebû Nasr) İslam tarihinde önemli bir mutasavvıf ve hadis âlimidir. 767 yılında Horasan’ın Merv şehrinde doğmuş, 841 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. “Hâfî” lakabı, onun yalınayak gezmesinden gelmektedir.

Hayatı ve Dönüm Noktası:

Bişr-i Hâfî, Merv’in ileri gelen ailelerinden birine mensuptu ve gençliğinin bir kısmı bolluk içinde geçmiştir. Gençlik yıllarında eğlence ve meşguliyetlere düşkün olduğu rivayet edilir. Hayatındaki dönüm noktası ise, bir gün sarhoşluktan dönerken yolda “Bismillahirrahmanirrahim” yazılı bir kâğıt bulmasıyla yaşanmıştır. Bu kâğıdı yerden alıp hürmetle temizlemiş, kokular sürüp yüksek bir yere asmıştır.

Bu olayın ardından, dönemin velîlerinden birine rüyasında Bişr’e şöyle söylenmesi bildirilir: “Git Bişr’e söyle! İsmimi temizlediğin gibi seni temizlerim. İsmimi büyük tuttuğun gibi, seni büyültürüm. İsmimi güzel kokulu yaptığın gibi, seni güzel ederim. İzzetime yemin ederim ki, senin ismini dünyâda ve âhirette temiz ve güzel eylerim.” Bu rüya üç defa tekrar etmiştir.

Bu rüya üzerine Bişr-i Hâfî derin bir tövbe etmiş, eski yaşayışını tamamen terk ederek zühd ve tasavvuf yoluna girmiştir. Bu olaydan sonra bir daha ayakkabı giymediği ve “Ayakkabımı çıkardığımda misak verdiğim için, şimdi ayakkabı giymeye haya ederim” dediği rivayet edilir. Bu nedenle kendisine “Hâfî” (yalınayak) lakabı verilmiştir.

İlmi Kişiliği ve Etkisi:

Tövbesinden sonra ilim tahsiline yönelmiş, Merv’de dayısı Ali bin Harşam’dan ders almıştır. Mekke, Kûfe, Basra, Şam ve Lübnan gibi çeşitli yerlere seyahat ederek dönemin önde gelen âlimlerinden ilim öğrenmiş ve hadis dinlemiştir. Özellikle hadis ilminde önemli bir yere sahip olmuş, İmam Ahmed bin Hanbel gibi büyük muhaddisler ondan hadis rivayet etmiştir.

Bişr-i Hâfî, tasavvuf yolunda büyük makamlara ulaşmış, vera (şüpheli şeylerden dahi kaçınma) ve takva sahibi bir zattı. İyilikleri gizleme, riyadan ve şöhretten kaçınma gibi prensiplere büyük önem verirdi. Ona göre methedilmekten hoşlanmak, ruhî olgunluğa engel olması bakımından günah işlemekten daha zararlıdır.

  1. Zengin Komşunun Kölesi ve Helal Kazanç Kıssası

Bişr-i Hâfî’nin zengin bir komşusu vardı. Bu komşunun bir kölesi, Bişr-i Hâfî’nin kapısının önünden her gün şarkı söyleyerek geçerdi. Bir gün Bişr-i Hâfî ona seslendi: “Ey delikanlı, sen hür müsün, köle mi?” Köle, “Köleyim efendim,” diye cevap verdi. Bişr-i Hâfî tekrar sordu: “Peki kölelerin işi böyle gülüp eğlenmek midir?” Bu soru üzerine köle şaşırdı ve utandı. Koşarak efendisinin yanına gitti ve Bişr-i Hâfî ile aralarında geçen konuşmayı anlattı.

Efendisi, Bişr-i Hâfî’nin kim olduğunu sordu. Köle, “Galiba adı Bişr-i Hâfî imiş,” dedi. Efendisi, Bişr-i Hâfî’nin Allah dostu bir zat olduğunu bildiği için hemen onun yanına gitti. Bişr-i Hâfî’ye: “Ey Ebû Nasr! Benim kölemi yoldan çıkardın. Oysa o bana günde bin akçe kazandırır,” dedi.

Bişr-i Hâfî ona döndü ve şu cevabı verdi: “Senin bin akçen nereye gidiyor, senin helal kazancın nereye gidiyor?” Bu söz üzerine zengin komşu derin bir düşünceye daldı. Oradan ayrıldıktan sonra mal varlığını gözden geçirdi, haram ve şüpheli kazançlarını tasfiye etti ve tövbe etti. Kölesini azat etti ve o köle de sonradan Bişr-i Hâfî’nin sohbetlerine katılarak salihlerden oldu. Bu kıssa, Bişr-i Hâfî’nin insanları helal kazanca ve takvaya yönlendirmedeki hikmetini ve sözlerinin tesirini göstermektedir.

  1. İmam Ahmed bin Hanbel’in Ona Olan Saygısı

Dönemin büyük hadis ve fıkıh âlimi, dört mezhepten Hanbeli mezhebinin imamı olan İmam Ahmed bin Hanbel, Bişr-i Hâfî’ye karşı büyük bir saygı duyardı. İmam Ahmed’in oğlu Abdullah şöyle anlatır: “Babam Bişr-i Hâfî’yi çok ziyaret ederdi. Bir gün ona: ‘Babacığım, Bişr-i Hâfî bir hadisçi değildir, neden onu bu kadar ziyaret ediyorsun?’ diye sordum.”

İmam Ahmed cevap verdi: “Evladım, o hadisin âlâsını, aslını ve esasını çok iyi bilir. O, Allah ile olan ilişkisini tam manasıyla kavramış, dünyaya hiç değer vermeyen, sadece ahiretine odaklanmış bir velidir. Onunla sohbet etmek, bana hadis ezberlemekten daha faydalıdır. Bişr’i ziyaret etmek bana, bütün hadis kitaplarını okumaktan daha çok ilim kazandırır.”

Bu kıssa, Bişr-i Hâfî’nin ilmî seviyesinin ötesinde, manevi makamının ve takvasının dönemin en büyük âlimleri tarafından dahi takdir edildiğini ortaya koymaktadır. O, yalnızca hadis rivayet eden bir âlim değil, aynı zamanda hadisin ruhunu ve getirdiği ahlakı bizzat yaşayan bir örnek kişiydi.

Vefatı: Bişr-i Hâfî, ömrünü ilim öğrenmek ve öğretmekle geçirmiş, 841 yılında Bağdat’ta vefat etmiştir. Kabri Bağdat’ta olup önemli bir ziyaret yeridir. Bişr-i Hâfî’nin hayatı, derin bir manevi dönüşümün ve Allah yolunda adanmış bir yaşamın sembolü olarak günümüze kadar ulaşmıştır.

 

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER