Dostlar! Bir Kurban Bayramı’nı daha sevdikleriniz ile beraber kutladık. Elhamdülillah. Bazı yerlerde arife gününden kabir ziyaretleri yapıldı. Bayram günü mal ile yapılan ibadetlerden olan kurbanımızı kestik.Hac ’ta olan hacı adaylarımız vakfesini yaparak haccın farzlarını yerine getirerek haclarını tamamlayarak hacı oldular. Allah kabul buyursun.
Bu hafta sizlerle Belh sultanı İbrahim Ethem hazretlerini tanıtmak istiyorum.Horasan’ın Belh şehrinde dünyaya geldi. Anne ve babasının hac için Mekke’de bulunduğu sırada orada doğduğunu söyleyenler de vardır. Ailesi Arap kabilelerinden Benî İcl’e veya Temîm’e mensuptur. Hakkında kaynakların verdiği bilgiler çelişkilidir. Genç yaşta zühd yoluna girmeye karar verinceye kadar Horasan’da yaşadığı anlaşılmaktadır. Memleketinden ayrılmadan önce birçok hizmetçisi bulunan zengin ve itibarlı bir ailenin çocuğu olduğuna dair kayıtlar, Belh hükümdarı veya hükümdarın oğlu ya da torunu olduğu şeklindeki rivayetlerden daha doğru görünmektedir. Sahip bulunduğu bütün dünya nimetlerinden vazgeçip züht yolunu seçmiştir, (Öngören.TDV İslam Ans. İbrahim Ethem maddesi)
İbrahim Ethem bir gece sarayında yatarken uykuya dalacağı sırada,sarayın çatısından sesler gelir çatıda dolaşan bir adam görür.Adama:
-Çatımda ne arıyorsun be adam? deyince
-Develerimi kaybettim onu arıyorum. Cevabını alıyor
-Adam” Çatıda deve ne arar be adam”
-Çatıdaki adam”ipekli yataklarda sırma döşeklerde Allah’ı arayan sen değil misin? Cevabını alır
İbrahim bin Ethem gençlik çağında avlanırken iki defa, “Sen bunun için mi yaratıldın, bunu yapmakla mı emrolundun?” şeklinde gaipten bir ses duymuş, aynı sesi üçüncü defa atının sırtındaki eyerin kaşından da işitmesi üzerine bütün malını mülkünü terk edipzüht yoluna girmeye karar verdi, Abdullah bin Mübarek’in de aralarında bulunduğu altmış kadar ilim yolcusu gençle birlikte Mekke’ye doğru yola koyuldu.
Başlangıçta, sahip olduğu geniş imkânları geride bırakıp vatanından ayrılmak kendisine ağır gelmişse de bir daha geri dönmemek için nefsine karşı çetin bir mücadele vermiş ve kararında sebat etmeyi başardı. Bu sıradaki ruh halini, “Birçok acı çektim, ancak vatanımdan ayrılmak kadar ağır geleni olmadı; nefsime karşı en şiddetli kavgayı vatan hasreti hususunda verdim” şeklinde dile getirirdi.
İbrahim Ethem hazretlerinin öğütlerinden bir tanesi deşudur. İbrahim-i Ethem hazretleri buyuruyor ki:
- Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
2-Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de Ona isyan edilir mi?
3-Günah işleyeceğin zaman, mülkünden çık! Onun mülkünde Ona isyan edilir mi?
4- Günah işlerken Onun görmediği bir yerde işle! Onun mülkünde, rızkını yiyip, gördüğü yerde günah işlenir mi?
5- Can alıcı melek, ruhunu almaya gelince, bir müddet izin isteyebilir veya o meleği kovabilir misin? O zaman hemen tevbe et! Çünkü o melek ani gelir.
6- Mezarda, melekler, sual sorunca, (beni imtihan etmeyin) diyerek onları kovabilir misin? Öyle ise, şimdiden onlara cevap hazırla!
7- Kıyamette (Günahkârlar Cehenneme…) dendiği zaman, ben gitmem diyebilir misin?
Dostlar sultanlığı bırakan İbrahimEthem hazretlerinin bu nasihatini derinlemesine düşünelim ve incelemeye çalışalım.Onun mülkündeOna isyan edilir mi? Evet üzerinde yaşadığımız arz, yıldızlar, gezegenler, milyonlarcayıldızı gezegenleri yaratan o.Mülk onun. Onun mülkünde ona isyan etmek. Ne büyük bir gaflet!“Günah işleyeceksen, Allah’ın verdiği rızkı yeme! Rızkını yiyip de O’na isyan edilir mi?”
Bu cümle, insanın hem fiziksel hem de manevi olarak Allah’a ne kadar bağlı olduğunu hatırlatır. Rızık sadece yemek içmek değil; nefes almak, sağlık, akıl, hatta günah işleme imkânı bile Allah’ın izniyle olur. O halde, O’nun nimetlerini kullanarak O’na isyan etmek, hem mantıksız hem de büyük bir vefasızlıktır.
Bu sözün devamında da benzer uyarılar vardır:Günah işleyeceksen, O’nun mülkünden çık!
Günah işleyeceksen, O’nun görmediği bir yerde işle!Canını almaya gelen meleği durdurabiliyorsan, günah işlemeye devam et!Yani insanın acziyetini ve Allah’ın her şeyi kuşatan kudretini hatırlatarak, tevbe ve kulluk yoluna çağırır. Derin bir iç hesaplaşma başlatmak için oldukça etkili bir çağrıdır.
Kalbimizi bu uyarılara nasıl açarız?Yürekten gelen… Kalbi bu tür uyarılara açmak demek, sadece dinlemek değil; hissetmek, içselleştirmek ve harekete geçmek demek. İşte o kapıyı aralamak için birkaç yol:
Sessizlikle Buluşmak: Kalbin sesi gürültüde kaybolur. Her gün kısa da olsa bir sessizlik anı ayırmak—belki bir sabah yürüyüşü, belki seccadede birkaç dakikalık dua—ruhun kıpırtılarını duymanı sağlar.
Tevbe ve Tefekkür: “Ben neyi niçin yapıyorum?” diye sormak. İbrahim bin Ethem’in uyarıları, kalbin aynasını silmek gibidir. Her gün küçük bir iç muhasebe, kalbi Allah’a daha çok yöneltir.
Salihlerle Buluşmak: Sohbet halkaları, güzel nasihatler, maneviyatı güçlü insanlar… Onların diliyle değil, hâliyle bile kalbimize işler. Kur’an’la Dostluk: Kalbi en iyi bilen, kalbi yaratan olduğu için O’nun kelamı kalbi en derin yerinden etkiler. Gönle şifa olan ayetlerle bağ kurmak, zamanla kalbi yumuşatır.
Fâniliği Fark Etmek: Bir mezar ziyareti, yıldızlı bir gece, bir çocuğun masum bakışı… Hepsi “Ben kimim, nereye gidiyorum?” sorusunu hatırlatır. Bu farkındalık, kalbi uyarılara açık hale getirir. Kalbin kapıları bazen gıcırdar, bazen zor açılır… ama sen yeter ki içten bir niyetle dokun. Belki ilk adımın o güzel sorudur bile: “Kalbimi nasıl açarım?” Bu aslında ruhun “ben buradayım” demesidir. 💫 İnsan dış dünyayı susturmadan iç âleminin sesini duyamıyor çoğu zaman. Ama iyi haber şu: Kalbi ve ruhu dinginleştirmek için izleyebileceğimiz yollar var. İşte bu yolculukta sana eşlik edebilecek bazı manevi ve pratik adımlar:
Zikre Tutunmak: Allah’ın isimlerini anmak, kalbin pasını siler. Özellikle “Ya Selâm” (Ey esenlik veren) ismi, huzur arayan gönüllere bir şifadır. Sessizce, yavaşça, gönülden tekrar etmek bile yeter.
Kur’an’la Vakit Geçirmek: Kur’an sadece okunacak bir kitap değil; kalbe inmesi gereken bir ilahi rehberdir. Günde birkaç ayet bile olsa anlamı üzerinde durmak, ruhu aydınlatır.
Nefes ve Farkındalık Egzersizleri: Her gün 5–10 dakikalık derin nefes alıp verme ve anda kalmaya yönelik farkındalık egzersizleri yapmak, zihni sakinleştirir ve huzuru derinleştirir.
İçten Dua ve Tevbe: Samimi bir “Ey Rabbim” demek, bütün karışıklıkları sadeleştirir. Tevbe, sadece geçmişe sünger çekmek değil; geleceğe doğru bir yön tayinidir.
Azaltmak ve Sadeleşmek: Fazla eşya, fazla ses, fazla ekran… Hepsi zihni bulandırır. Hayatını sadeleştirmek, ruhunu özgürleştirir.
Sükûnetli Anlar Oluşturmak: Kalabalıklar arasında değil, sessizlikte büyür huzur. Bir fincan çayla pencereden dışarı bakmak bile bazen bir zikir gibidir.
Tevekkül: Elinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakmak… Huzurun en sağlam limanlarından biri budur.Hoşca kalın sağlıcakla kalın

YORUMLAR